5 Mayıs 2018 Cumartesi

Takvimler

           




Türklerin tarih boyunca kullanmış olduğu takvimleri bir poster haline getirdim.
Umarım yararlı olur.

ATATÜRK’ün Cumhuriyet Anlayışı

                               



                   ATATÜRK’ün Cumhuriyet Anlayışı




           1. Devlet kurucusu ATATÜRK’ün cumhuriyeti devletin siyasi rejimi olarak seçmesinin bir nedeni, çok uzun süren bir dönemden beri cumhuriyetin özlemini duyduğu siyasi rejim olmasındandır. ATATÜRK’ün daha gençlik çağında, Türkiye’yi modernleştirme fikirlerine cevap veren tek siyasi rejim cumhuriyettir. 1908 İnkılabı ile tatmin olmayan genç kolağası Mustafa Kemal “inkılabı bizzat kendisinin tamamlayacağını” ifade etmiştir. 
         2. Cumhuriyet ATATÜRK’ün karakterine uygundur. ATATÜRK’ün belirttiği gibi, “Hürriyet ve istiklal karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın bu kıymetli mirasından olan istiklal ile yaratılmış bir insanım. Benim yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklal bence bir hayat meselesidir.
        ATATÜRK’e göre, “Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir.” 
      Keza ATATÜRK’e göre, “Asri bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.”
      3. ATATÜRK’ü cumhuriyete yönelten bir değer sebep de cumhuriyetin en ileri devlet ve hükûmet şekli olmasındandır. 
       ATATÜRK’e göre, “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.” Cumhuriyet millet egemenliğini belirleyen ve millet egemenliği ile bağdaşabilen tek rejimdir. ATATÜRK, egemenliğin millete ait olduğu görüşünü işlemekle ve bu görüşü yeni Türk Devleti’nin temel taşı yapmakla, millî devletin, devlet ve hükûmet şeklinin ve cumhuriyet olacağını ortaya koyuyordu. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız doğrudan doğruya Türk milletine ait olduğu zihniyetini devlet hayatımıza kazandıran ATATÜRK olmuştur. Türk fikir ve siyasi hayatında ilk defa devlet şekli olarak cumhuriyeti cesaretle telaffuz eden, dile getiren, savunan ATATÜRK olmuştur
     4. Cumhuriyet, Türk devrimini de ifade eder. En ileri ve en gelişmiş devlet şeklidir. ATATÜRK Cumhuriyet’in Onuncu Yılı’nı kutlarken, “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”Türkiye’de cumhuriyet, tarihî, sosyal, kültürel nedenlerle kurulmuştur. ATATÜRK’ün açıkladığı gibi, “Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.” 
      5. Türkiye’de cumhuriyet fazilet ve adaletle eş anlamda kullanılmıştır. ATATÜRK’e göre, “Cumhuriyet, fazileti ahlakiyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.
    6. XX. yüzyılın en büyük ve en güçlü insanı ATATÜRK, Türk milletinin kaderini Cumhuriyet’le çizerken, ileri ve medeni bir toplum olmanın gereğini de ortaya koymuştur. ATATÜRK’ün Cumhuriyet’i barışçı, insancıl nitelikleri ile insan kişiliğine değer veren yönü ile geleceğin örnek siyasi rejimi olmuştur. 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK;


KAYNAK:Atatürk ve Cumhuriyet - Prof. Dr. Hamza Eroğlu

I. Meşrutiyet Dönemi ve Eğitim

 

I. MEŞRUTİYET DÖNEMİ (1876-1878)




     1876 başlarında, Devletin karşı karşıya bulunduğu dış ve iç meseleler, malî sıkıntılar çok büyük boyutlara ulaşmıştı. Ayrıca, "Genç Osmanlılar" denen aydınların bir süredir giriştikleri fikrî ve siyasî mücadelenin etkileri de yayılmaya başlamıştı.  
    10 Mayıs 1876'da, İstanbul'da medrese öğrencileri, iç ve dış olumsuz gelişmelerden Devlet adamlarını sorumlu tutup derslerini bıraktılar ve Bâb-ı Âliye saldırdılar. Padişah Abdülaziz, Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı vb. görevden almak zorunda kaldı. Fakat, yeni hükümeti kuranlar, Padişahı da devirmek istiyorlardı: 30 Mayıs 1876'da bunu başardılar ve V.Murat'ı tahta çıkardılar. Ancak o da, aklî dengesi yerinde olmadığı anlaşıldığından, indirilip II.Abdülhamit Padişah yapıldı (31 Ağustos 1876). Abdülhamit, Islahhanelerin, Sanayi mekteplerinin kurucusu ve başarılı bir Vali olan Mithat Paşayı Sadrazam atadı (Aralık 1876) ve hükümdarın mutlak idaresini sınırlayan, Parlâmentolu Meşrutiyet yönetimini getiren bir Anayasayı (Kanun-i Esasi) kabul ve ilân etti (23 Aralık 1876). Böylece, I.Meşrutiyet dönemi başladı. Bu siyasî gelişmeler, Tanzimatın doğal bir sonucu olarak, devlet şeklinin de Avrupalı hale sokulması hareketidir, fakat kısmen de, Avrupa devletlerinin baskıları ve istekleri doğrultusunda düşünülmüştür. 
    Ne var ki, Abdülhamit, çok kısa bir süre sonra, Mithat Paşayı azledip İstanbul'dan uzaklaştırdı (Şubat 1877).
   İlk Osmanlı Parlâmentosu 19 Mart 1877'de toplandı.
   Ancak, Rusya, Nisan 1877'de Osmanlı Devletine savaş açtı (buna "93 Harbi" de denir) ve bir yıl boyunca Osmanlılar, Rusya'nın ve Balkan Hıristiyanlarının saldırılarına tek başlarına karşı koymak durumunda kaldılar; Plevne'de vs. bazı zaferler kazanmakla beraber sonuçta yenildiler. Bu yenilgide Osmanlı Devlet adamları ve subayları arasında çekememezlik ve sen-ben kavgası önemli bir etken olmuştur.
   Ruslar İstanbul önlerine kadar geldiler, Kars, Ardahan, Batum'u da aldılar. Savaşın acıları, felâketleri, siyaset, eğitim ve öteki alanlardaki gelişmeleri durdurdu. Abdülhamit özellikle savaş bahanesiyle Parlâmentoyu süresiz kapatarak, Meşrutiyete son verdi (13 Şubat 1878).1
   I. Meşrutiyet çok kısa ömürlü (1 yıldan az fazla) olduğu için bu dönemde örgün ve yaygın eğitimden ayrıntılı olarak söz edilmeyip, eğitim özelliklerinden sonra bir tek konu ele alınacaktır.
   

    Sultan II. Abdulhamid Han;
    


KAYNAK:Türk Eğitim Tarihi / Yahya Akyüz

 

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri

ATATÜRK'ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ



          
         Türkiyeye kargı dalma İyi niyetler beslemiş olan Fransız kavminin, Türkleri, içinde bulunduk lan savaş halinden çıkmış görmek arzusunda bulun duğuna ve Türk isteklerinin haklı ve akla yakın olduğunu takdir ettiğine samimî surette inanıyorum. Bundan dolayıdır kl Lozan’daki delegelerinizin takın dıkları tavırdan derin surette hayrete düştüm. Ve bu delegelerin memleketiniz halkoyunun gerçek ter cümanı olduklanna inanamıyorum. Konferansın bu kadar uzun süreli olacağını da beklemiyordum. Konferans bir ayı aşkın zamandan beri işe başladığı halde konuşma konusu edilen me selelerden hiçbirini halletmedi. Beş hafta İçinde hiçbir noktada anlaşma hasıl olmadığı cihetle bu konferansın ne zaman sona ereceği sorulmağa değer. Halbuki Türkiyenin İstekleri bütün dünyaca ve bil hassa Lozan’da toplanan hükümetlerin delegelerince tâ önceden biliniyordu. Delegelerimiz hiçbir yeni dilekte bulunmadılar. Onların istekleri memleketi mizin yaşaması için gerekli olan şartların ancak asgarî sınırlarını içine almakta İdi. Benim düşünce me göre konferanstaki delegeler bir parça iyi niyet beslese idiler, konuşmaların uzaması için ortada hiç bir sebep kalmazdı. İstanbul ve Marmara Denizinin selâmeti ve taarruz dan uzak bulundurulması üzerinde gerekli teminat verilmek »artı ile Boğazların serbestliğini en önee ileri süren biziz. Bugüne kadar bunu yapmadılar. Buna benzer teminat isteğinde bulunduğumuzdan dolayı bizi suçlayamazlar. Bugün bizi Lozan’a davet eden kimselerin konferansın açılmasından önce İstanbulun bize geri verileceğini vadeden insanlar olduklarını hatıra getirince, bu vaadin bize iyi niyetle yapılmış olmasından şüphe etmeğe başlıyoruz. Çünkü Istan bul’un selâmet ve emniyeti için gerekli olan şartlar üzerinde bugün bizimle pazarlık yapılmak isteniliyor. Bu husustaki düşüncelerimi söylemeyi Boğazlar meşe leşinin halledileceğini öğreneceğim güne erteliyorum. Musul vilâyetinin millî sınırlarımıza dahil top raklardan olduğunu defalarca ilân ettik. Lozan’da bu gün karşımızda yer almış olanlar bunu pekâlâ bilir ler. Vatanımızın sınırlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menfaatlerimize ay kırı olmakla birlikte anlaşma ruhu ile hareket ettik. Artık milli topraklarımızdan en ufak bir parçasını bizden koparmağa çalışmak pek haksız bir hareket olur, Buna aslâ razı olamayız. İngilizlerin bu gerçeği tanımakta tereddüt et melerine şaşıyorum. »Tereddüt ediyorlar» cümlesini kullanırken düşüncemi eksik bir surette söylemiş oluyorum. Diğer taraftan bu meselede Fransa ve İtalya’nın taklbettiği pek tarafsızca hareket tarzı da hayretimi çekmekten geri kalmıyor. Şimdiye kadar Lozan bize şaşılacak başka manzaralar da hazırlamaktan gerf durmadı. Kapitülâsyonların konferansta birçok top lantılsrı işgal etmiş olması sebebini bir türlü anlı yamıyoruz. Bu meselenin bahis ve tartışma konusu edilmesi bile millî izzeti nefsimize yöneltilmiş bir hakarettir. Kapitülâsyonların Türk m illet için ne derecede nefret edilen bir şey olduklarını size tarife muktedir değilim. Bunları diğer şekil ve adlar altın da gizliyerek bize kabul ettirmeğe muvaffak olacak larım tasarlayıp hayal edenler bu konuda çok alda myorlar. Çünkü, TUrkler, kapitülâsyonların devam edişinin kendilerini pek az bir vakitte Ölüme götüre ceğini pek iyi anlamışlardır. Türkiye, esir olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadeleye ve savaşa azmetmiştir. Ümit ederim ki, bizimle barış yapmak istediklerini söyliyenler görüşlerinde ayak diremeden, bu meselede Türk milletinin azim ve iradesi aleyhine yürümek kabil olamıyacağını anladıklarım yakında göstermekte acele edeceklerdir. Azınlıklara gelince, bu konuda değiştirme me selesini düşünmüştük. Diğer devletlerin delegeleri de bu alanda bizim düşüncemizi kabul ve desteklemiş tiler Lâkin bir fesat hıyanet ocağı bulunan, memle kette ayrılık ve kötülük tohumları saçan, hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felâket sebebi olan Rum patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde alıkoymaya bizi mecbur et mek için ne gibi sebepler gösterilebilir? Türkiyenin Rum patrikhanesi için topraklan üzerin de bir sığmak göstermeğe ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının gerçek yeri Yunanistan’da değil midir? ’Merkezi hükümetimiz bütün bu noktalar üzerin de delegelerimize, Millî Misak hükümleri ile uygun düşen kesin talimat vermiştir. İsmet Paşa, bu konu larda tam yetkilere sahiptir. Ve Lozan konferansı çalışmalarında görülen gecikmelerin hiçbirinden hükümetimize sorumluluk yöneltilemez ve kabahat yüklenemez.Devletlerin iyi niyetimizi anlıyarak şanlı, muzaf fer ordumuzu savaşta tutmak kabil olamıyacağını takdir ile makul bir süre içinde konferansa son ver ineğe karar vereceklerini hâlâ ümit ediyoruz. 
       Paşa Hazretlerine «Lozan Konferansının miiza kerelerinin sizi tamamen memnun edeceği düşüncesin de misiniz?, diye sordum.
 Aşağıdaki cevabı vererek konuşmalara son verdileri;
Biz bu konferanstan yalnız uygun sonuçlar bekliyoruz. Millî isteklerimizi yerine getirmiyecek bir sonucu kabul etmiyeceğiz. Lâkin şimdilik kon feransın böyle ters bir sonuç vereceğini farzetmek için ortada bir belirti de yoktur. Türk milleti de bütün dünya ile birlikte Lozan Konferansının bitme sini sabırsızlıkla bekliyor. Konferans beklenen barı şı getirmiyecek olursa, herhalde bundan dolayı bize hiçbir sorumluluk yüklenemez. Medeniyet dünyasının unutmaması gereken bir önemli nokta daha vardır. Büyük Millet Meclisi ta rafından idare edilen yeni Türkiye, BabIâli’nin ida resi altındaki eski Osmanlı imparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyetini, kudret ve kuvveti ni müdrik ve haklarını korumak için varlığını tehli keye atmaya her zaman hazırdır.


      


KAYNAK:Yakın Tarihimiz 2.cilt